Kayıtlar

Zaman

 Bir boşluğun içinde savrulurcasına öyle anlamsız, öyle hiç.  Kimler geldi geçti şu ahir zamanın içinde binler, yüzbinler.  Ne getirdiler, neyi götürdüler.  Hayat bir nefesten ibaretken bu sonsuzluk denizinde koşturmaca neden?  Bu günümüz kesin değilken yarınımıza palan yapmak da neden? Ahh gönlü deli ruhu çocuk bedenim bu diklenmek neden? Bakıyorum geride bıraktıklarıma kimler gelmiş geçmiş, neler değişmiş.  Neler beni ben yapmış?       Bir gam düşer yüreğimin en ücra köşelerine, bir yangın filizlenip boy gösterir derinlerde. Susar zaman, akar hayat, bir cam kenarında oturur izlerim bende. Bir yudum suya muhtaç olan serçeler gelir gözlerimin önüne, hayata tutunma isteği doğar aniden. Bir zeytin dalı olurum içten içe hoşluk yayarım kollarımın uzandığı her yere.       Bir bahar esintisi olur uzaklardan tanıdık bir koku gelir burnuma, gelir ve burnumun direği sızlar... Bir özlem olur akar gözlerimden bir çare her damla yaş. Sabır der dilim; sabır ey gönül! Ah kalbi çocuk kalan yanım bir

SUSMA

 Ben bir kadınım.  Nefesim yetene kadar değil, ömrüm yetene kadar değil, bir köşede cansız bedenim bulunana kadar değil. Başarılarımla bilsinler, beni benden tanısınlar gazete/haber manşetlerinden değil.  Bir gün beni haberlerde kendini astı diyerek görürseniz inanmayın çünkü ben hayatımı seviyorum. Bir gün beni camdan atlayan genç kız diyerek görürseniz de inanmayın çünkü ben yüksekten korkarım. Gene bir gün beni evde öldürülmüş olarak bulundu derlerse inanmayın çünkü ben evde tek kalamam korkarım. Ben annemi üzmekten korkarım. Ben hayatta yaşayamadan gittiklerimden korkarım. Geride bırakacaklarımdan, yaşamak isteyip yaşayamadıklarımdan ve de içimde ki çocuk kalan yanımı üzmekten korkarım, tıpkı şimdiye kadar canice öldürülen hemcinslerim gibi. Hepsinin farklı hayatları, yaşam savaşları ve de hayalleri vardı. Ne mi oldu? CANİCE SON BULDU. Atılan yardım çığlıkları yankılanırken kulaklarımızda her gün, her saat ve her dakika bir kayıp daha veriyoruz bu kara batağa. Kimi çocuklar annesiz

BÜYÜMEK Mİ DERSİN?

Dönüp bakıyorum geriye, kaygısız bir et/ kemik yığınından başka bir şey değildim bundan bir kaç sene öncesine kadar. Hayatın oyunlarıyla kendimi kandırıyordum, kimi zaman o beni sobeliyordu kimi zamansa da ben. Bir yere kadar. Düştüm, kanadımın kolumun olmadığını anladım. Öyle güzel bir düşüştü ki bu aklımı başıma getiren. Kanayan her bir yerimi, ağrılarımı ve göz yaşlarımı bile unutturan. Sahiden de kendi kendine öğrenmek ''büyümekmiş '' bunu da ayağa kalktığımda fark ettim.  Çok hatalarım olmuştur doğrularımı silen ama asla pişman değilim çünkü beni, bizi bu hatalar kişilik sahibi yapmıyor mu ?  Bayılıyordum o zamanlar sonun kötü biteceğini bile bile hatalarıma hoplaya zıplaya gitmeye.  İnsan olmayanlara insan gibi davranmaya.  Ben mi kaybettim peki ? ASLA... Şimdi kimseyi uyarmıyorum, kimseye kendimi anlatmakla uğraşmıyorum. Biri yanlış anladığında ''öyle mi anladın, tamam öyle anladıysan öyledir diyorum'' çünkü beni iyi görmek isteyen her halimle iyi

ALDANMAK MI ? ALDATMAK MI?

 Kim bilir kimlerin başından geçti, geçiyor ya da geçecek olan bu karmaşık durum. Bunu yazarken kendimi alıyorum olay merkezine bende aldatıldım... Bir miktar da aldandım...  Sahi aldanmak mı daha zor aldatmak mı ? Aldanmak ne ? Aldatmak ne ?  Aldanmak ; karşındaki denizin uçsuz bucaksız olduğunu bildiğin halde ona bir havuz gibi görüp, sınırları olduğunu düşünüyorsun. Kendini inandırıyorsun ve sonra ne mi oluyor... Boğuluyorsun. Bunu bizler yapıyoruz her şey yolunda gözüyle baktığımız için başımızdan eksik olmuyor bu can sıkıcı olay.  Belki kimseye açmadığın o gizemli taraflarını açıyorsun karşındakine, belki de onunla başka biri olup çıkıyorsun. Ona uyumak için kendinden vazgeçtiğinde oluyor, aynadaki kişiye bu kim diye baktığında. Neden yapıyoruz sahiden bunu kendimize. Biz bu değiliz, karşımızdakinin hayallerindeki kişi olma uğruna kendimizden neden vazgeçiyoruz ki?  Bizi nasıl tanıyıp istedilerse ondan neden vazgeçiyoruz ki? bu bizim hayatımız herkese bir ''eyvallahımız

KADIN

Nedir kadın?  Ne kadar biliyoruz ya da bildiklerimiz doğrumu. Bu iki yaklaşımda tartışılır. Fiziksel kadından başka bildiğimiz şeyler bile yetersizken, psikolojik açıdan kadını sunmak ve savunmak nerdeyse günümüzde imkansız gibi görünüyor.  Alınıp-satılan nesnemi, vurulup öldürülen mi yoksa tecavüz edilip hayatı soldurulan mı?  Nedir gerçekte kadın?  Kadın, yeri geldiğinde bir kaya kadar sert ve dik dura bilen yeri geldiğinde ise kuş tüyü kadar hafif olup oradan oraya savrulan güç abidesidir.  Her zaman nazik ve kırılgan taraflarından bahsedildi, oysa savaşçı ruhlarıyla gerek mitolojilere gerek de tarihe yön veren kadınlarımız da vardır.  Toplumun baktığı çerçevelere göre değişkenlik gösterir kadın kavramı. Kimisi bakar ve yardıma muhtaç görür, kimisi bakar savaşçı ve lider ruhla var olmuş kadın görür.  Kadınlar!  Bu yargıları kırmak da kendimizi ispat etmek de bizlerin elinde.  Biz de varız bu Dünya da. Kendi Ütopyalarımız da var bu evrenin doğruları da. Hedeflerimiz de var vardığımız

ŞEYTAN ÜÇGENİ

Bizim kadınlarımız '' Ayıp, Yasak ve Günah '' üçgenine sıkıştırılmış vaziyettedir. Yargılamak da ''el-alem'' denen, sadece ayıplamak için var olmuş lakin başkalarından önce kendilerine bakması gereken insanlara kalmıştır. Ne acı gerçekler bunlar...  Bu yargıları kırmak ve gerçekleri hatırlatmak gene biz kadınların ve destekçilerimizin ellerindedir. Topluluğa göre insan yargılamak bizlere yakışmaz. Günümüz kadınları öyle gözüküyor ki bu üçgen adı altındaki yanlış yargıları yıkıp , kendi ''şeytan üçgenlerini '' almayı bilen kişilerdir.   Milyonlarca baskıya, kötü söze, şiddete maruz kalan kadınlarımızın sesi olarak; ayakta kalacak ve onlar için savaşacağız.  Kadın nedir?  Bir mal gibi alıp satılacak nesne mi yoksa kırıp incitip yok sayılacak bir nesne mi?  Kimi kadına sorsak bile cevap alamayacağımız bu soru bizim en büyük yaramız değil mi?  Pasifleştirilmiş, içine kapatılmış, susturulup, korkutulan kadınların haklarını kim savunacak.  Fizy

SONSUZ OLALIM

Hep yıldız kayarken dilek tutulurdu değil mi ?  Hiç düşündük mü belki de o kayan her bir yıldız aslında gökyüzüne ihanet ediyordu kendince.  Suçu neydi ki gökyüzüne bir koldan sarılan yıldızların, kaybolamamak mı?  Neden dilek tutardık peki ? Bize yakın göründükleri için mi ?  İşte ben öyle yapmadım.  Dileğimi tutum ama ; kaymayan, ihanet nedir bilmeyen yıldızlara tuttum.  O yıldızlar ki bir aşkla uçsuz güzelliklere açılan kapının kilidi. Ve yine o yıldızlar ki boşluğun içinde parıldayan gerçekler. İyi gelsin mi bu dilek? iyi gelsin mi  yıldızlar? Şimdi ey dost sende aç pencereni, bak gökyüzünün eşsiz sonsuzluğuna. Kapat o narin gözlerini, hisset yüzüne vuran sert rüzgarları. Huzur dolsun için... Tut şimdi dileğini kayan yıldızlara değil sıkı sıkıya gökyüzünde kalan yıldızlara. Bağır bağırabildiğin kadar ''bu gökyüzü, bu yıldızlar benim dileklerim için var'' diye.  İşte o zaman duyacaksın ''sonsuz olalım '' diye karşılık veren yıldızları...